Sektörün hacmi 35 milyar dolar

steponline 08 Haziran 2013 0
Sektörün hacmi 35 milyar dolar
UFRAD Başkanı Aydın, franchising sektörünün hacminin 35 milyar dolara ulaştığını söyledi.

Ulusal Franchise Derneği (UFRAD) Başkanı Dr. Mustafa Aydın, aynı zamanda Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığını yürütüyor. Türkiye’de franchising sektörünün gelişmesi için ilgili bakanlıklarla temas halinde olduklarını ve destek aldıklarını söyleyen Mustafa Aydın, “Bürokrasinin uzun olması nedeniyle insanlar bu desteklerden imtina ediyor. Oysa normal prosedürü uyguladığınızda devlet desteğini alıyorsunuz. Örneğin, yurtdışı fuarlara katılım masraşarınızı devlet karşılıyor. Devletin sağladığı olanakları iyi takip etmek lazım. Ancak sadece ürün değil, fikir de desteklenmeli. Bu konularda da destek istiyoruz. Unutmamak lazım ki, Türkiye’de hala kriz var. Devletin girişimcilere daha fazla destek olması gerekiyor” diyor. UFRAD olarak dünyada bu alanda tanınan tek sivil toplum kuruluşu olduklarını belirten Mustafa Aydın, “Dünya Franchising Federasyonu içinde aktif rol oynuyoruz. Avrupa Franchising Federasyonu’nun yönetim kurulundayız. 10 ülkenin üye olduğu Karadeniz Franchising Federasyonu’nu kurduk, başkanlığını biz yürütüyoruz. Türkiye’ye gelen yatırımcılar önce bize başvuruyor. Biz de girişimci olmak isteyen insanları bu yabancı markalarla buluşturuyoruz” diye konuşuyor. UFRAD olarak üyelerini sürekli takip ettiklerini ve franchising sistemine uygun hareket edip etmediklerini denetlediklerini ifade eden Mustafa Aydın sorularımızı şöyle yanıtladı:
CAPITAL: UFRAD’ın kuruluşundan bu yana franchising sektöründe hangi gelişmeler oldu?
1991 yılında kurulan UFRAD’ın başkanlığını 2002 yılından bu yana yürütüyorum. Biz yönetime gelene kadar verilmiş çok emek var. Çünkü o zamanlar franchising dünyada yeni yeni gelişiyordu, henüz oturmamış bir sistemdi. 1991’de Türkiye’de bu derneği kuran arkadaşlarımızı takdir ediyoruz. Bugün franchising sektörünün Türkiye’deki ticaret hacmi 35 milyar dolar civarında. Aslında insanlar konuyu hala tam olarak anlayamıyor. Bayilik sistemi daha baskın geliyor. Ama yine de bir mesafe alındı. Sistem yeterince güçlü olmayınca markalaşamıyorsunuz. Çünkü sistemi markalar geliştiriyor. Aslında franchise demek markalaşma demek çünkü bir markanın franchise’ını alıyorsunuz. Marka olmayınca franchise olmaz. Türkiye’de 1991’lerde bilinen 150-200 tane Türk markası vardı. 2002’den itibaren seferberlik ilan ettik ve “Marka değilsen yarından sonra yoksun, o sektörün hamalı olursun” dedik. Örneğin, tekstil sektöründe bu yaşandı. Tekstilciler yabancı şirketler için üretim yaptı, marka olamadı. Bizim bu hareketimizden sonra Türk markalarının sayısı hızla arttı. 2010’da Türkiye’de toplam tescilli markaların sayısı 900-950’ye yükseldi. Bunların yaklaşık 700’ü Türk markasıdır. Yani Türk markalarının sayısı 200’den 700’e çıktı. Bu da Türk insanının marka bilincinin arttığını gösteriyor.

CAPITAL: Bu rakamlar sizce yeterli mi?
Tabii ki değil. Özellikle gıda ve tekstilde yerel markalar çok önemli. Örneğin, Şile bezi, şalgam suyu gibi ürünlerin markalaşması, gelişmesi lazım. Türkiye’de müthiş bir potansiyel var. Biz de UFRAD, Aydın Üniversitesi, Milliyet Gazetesi ve Denizbank’la birlikte kurduğumuz Franchise Akademisi ile sektörün gelişimine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Ticaret ve Sanayi Odaları ile işbirliği yapıyoruz. Son dönemde franchising konusunda büyük bir talep yaşanıyor mu? Evet yaşanıyor. Son yıllardaki talep patlamasının esas nedeni global kriz. Çünkü insanlar sıkıntılı dönemlerde tutunacak bir dal, korunacak bir şemsiye arar. Son 2 yılda sektördeki talep yüzde 40 oranında arttı. Krizde işini kaybeden ve elinde bir miktar tazminatı olan insanlar da artık kendi işini yapmak istiyor. Toplumun artan yaşam kalitesi ve genç nüfus da markalaşmaya, dolayısıyla franchising’e olan talebi artırıyor. İyi hizmet, iyi marka kavramı öne çıkıyor.

mustafa aydın
CAPITAL: Franchising sisteminin bayilikten en temel farklılıkları neler?
Biz en başından beri marka bilincinin geliştirilmesi gerektiğini vurguladık. Bayilik ile franchising konusunun birbiriyle ilgisi olmadığını anlatmaya çalıştık. Bayilik sisteminde siz kendi mağazanızda aklınıza gelen her şeyi satabilirsiniz. Mobilyanın yanına beyaz eşya da koyabilirsiniz, bu sizin kararınızdır. Ama franchising bir yerde klonlama demektir. Fiziki mekanı da dekorasyonu da çalıştırdığınız elemanları da A’dan Z’ye klonluyorsunuz. Franchising’in böyle olması lazım, olmazsa batar. Franchising sistemi kalitede son aşamadır.
CAPITAL: Franchise alacak kişiler hangi özelliklere sahip olmalı?
Önemli olan o kişinin işin başında duracak olması. İkincisi konuyla ilgili geçmişi, bilgisi, eğitimi var mı diye bakmak lazım. Bu araştırmaları yapmadan markayı verirseniz başarısız olursunuz. Markaya dinamizm getiren onu kullanan insanlardır. Franchise almak isteyenlerin de iyi araştırması lazım. İtibarını yitirmiş markaların altına girerseniz şemsiye delik olur. Markayı alanla veren taraşar birbirlerini iyi anlamamışlarsa markayı doğru konumlandıramazlar. Bu da başarısızlığa yol açar. Taraşar arasındaki iletişim doğru kararı vermeye yardımcı olur. Bazı insanlar kendi başarısızlıklarını gizlemek için bir marka şemsiyesinin altına sığınmak istiyor. Bu zihniyet altında başarılı olmak zor. CAPITAL: Bugün Türkiye’de franchising konusunda en çok hangi sektör potansiyel taşıyor? – Şu anda eğitim sektörü franchising bakımından Türkiye’de bir numara. En çok franchise veren sektör eğitim. Aslına bakarsanız Türkiye yatırım çöplüğü, kimse fizibilite yapmıyor. Rakip, hedef kitle, pazar araştı rması. yapılmıyor. Bakıyorsunuz aynı cadde üzerinde 10 tane ayakkabıcı var. Bir mağazaya 250 bin dolar yatırım yapılıyor, kısa bir süre sonra bakıyorsunuz kapanmış. O para çöpe atılıyor. Eğitim neden başarılı derseniz çünkü eğitimde kalem defter kullanılıyor. Hesap kitap yapılıyor. Eğitimde kaliteyi yakalamak için bir araya gelip kolektif akıl üretmek kolay oluyor. Bugün eğitimde 500’ün üzerinde franchise marka var. Dershaneler, okullar, dil ve meslek kursları çok yaygın. Ancak bu aynı zamanda bir doyum noktası da demek. Bir süre sonra pazar küçülmeye gidiyor. Başarısız olanlar kapanıyor, bazıları birleşiyor. Hükümetin eğitim politikalarına bağlı olarak kurumlar da değişmek zorunda kalıyor. Türkiye’de eğitim alan 33 milyon insan var. Sektör kendini sürekli kurgulamak durumunda. Örneğin, dershane sektöründe bir daralma oldu. Artık eskisi kadar çok dershane açılmıyor. Ama doyum noktasına ulaşması demek sektöre yeni markaların girmeyeceği anlamına gelmiyor. Güçlü markalar gelirse diğerleri küçülür. Sektörün canlı bir metabolizma gibi kendini yenilemesi lazım. Türkiye’ye artık dünya markaları geliyor. Son yıllarda eğitim sektöründe 25’in üzerinde dünya markası Türkiye’ye geldi. Öte yandan, dünyanın dört bir yanında da Türk eğitim markaları hizmet veriyor. Kısaca, Türkiye’de başarılı olamayacak hiçbir sektör yok. Kalem defter kullanıyorsanız, ne yaparsanız yapın başarılı olursunuz.

CAPITAL: UFRAD olarak hedeşeriniz neler?
UFRAD olarak en büyük hedeşerimizden biri Türkiye’ye gelen yabancı markaların sayısının artırılması. Şu anda Türkiye’de 250’ye yakın yabancı marka var. Bizim de yurtdışında 40’a yakın markamız var. Bu sayı yeterli değil. Ama ben önümüzdeki 5 yıl içinde dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren Türk markalarının sayısının 250’nin üzerine çıkacağı na inanıyorum. Örneğin, Romanya’da 12 bin Türk yatırımcı var. Almanya ekonomisinin yüzde 25’i Türk yatırımcıların elinde. Bizim insanımız korkunç derecede müteşebbis. Biz devletin önüne geçtik. Zincirler kırıldı. Girişimciler olarak hep arkadan koşuyorduk, şimdi öne geçtik.

Kaynak:capital.com.tr

Leave A Response »